18 Şubat 2011 Cuma

Evet Alalım Selim Bey'i Dışarıya


10 senede çok kazığını yedim, faturanı çoğu zaman zarfta değil rulo yapıp gönderdin bana, hakkın ödenmez. "Vefa bir semt adıymış" bilgi mesajı atmayasın giderayak. Hoşçakal Turkcell.

8 Şubat 2011 Salı

CHP'nin Sınavı

Hayat her zaman sizi sınamaz. Bazen şartlar öyle bir noktaya gelir ve siz de öyle adımlar atarsınız ki, farkında olmadan kendi kendinizi sınava sokarsınız. CHP'nin bugünlerdeki durumunun özeti de sanırım bu. Süheyl Batum'un askerin siyasete bulaşmayıp anayasal amirlerine, yani hükümete bağlı duruşunu "kağıttan kaplana" benzetmesi ve üstü açık ya da kapalı, ne derseniz deyin TSK'yi tahrik ederek "neden müdahale etmiyorsunuz" iması, v Müjdat Gezen'in halkı milyonların önünde aptal olarak adledmsi her ne kadar başbakan Erdoğan başta olmak üzere bir çok kesim tarafından anında değerlendirilip (bence haklı olarak) CHP'ye ve Gezen'in şahsına eleştiri olarak kullanılsa da, aslında bu demeçler CHP'nin ayağına gelmiş büyük bir fırsat.

Neyin fırsatı peki ?

Yıllardır ismi darbelerin, darbecilerin ve askeri vesayetin arka bahçesi olarak anılan, statükonun neferi CHP'nin "ben artık sosyal demokratım" deme fırsatı. Emsal göstermek gerekirse, AKP'nin yıllardır mükemmel bir şekilde değerlendirip ajite edebildiği Türkiye'nin anti-demokratik tarihinin sunduğu fırsatların ölçüsünde belki de en makullerinden.

Yeni CHP neymiş artık göreceğiz. Aylardır süren kaçak dövüş bitti. Doğru değerlendirilibilinirse belki de son yılların en önemli şansı çıktı CHP'nin önüne. Yenilendik, değiştik diyen, ama bununla ilgili en ufak bir politika, eylem ya da nesnel adım göstermeyen, içinde kısmen oy kaygısı taşıdığından haklıda değerlendirilebilinecek bu ürkekliğe gür bir ses çıkartabilme fırsatı çıktı CHP için. Bakalım bu CHP gerçekten yenilenmek istiyor mu, yoksa eski tas eski hamam devam mı ? Süheyl Batum'a Kılıçdaroğlu'nun verdiği cevabın göstermelik olmaması için, bu ülkeyi iktidara geldikleri takdirde asker postalıyla değil halkın iradesiyle yönetileceğinin mesajını verebilmek için, CHP'nin tek vücut olup Batum'u çok net biçimde dışlaması gerek. Dışlarken Müjdat Gezen'i de kınaması ve halkın iradesine inancını vurgulaması gerek. Batum ve Gezen aslında burda sadece birer örnek, dışlanması gereken onların zihniyeti, halkı küçümseyen, yoksayan egemen zihniyet, ki bu CHP tabanında hatrı sayılır bir yer işgal etmekte. Kısacası AKP'den her fırsatta şamarı yediği bir nokta. Bahsi geçen eylem ise bunun artık CHP sınırlarında yeri olmadığını gösterecek sağlam bir simge olur. Bir daha da bir Allah'ın kulu CHP titriyle bu şekilde konuşmaya cesaret edemez. Batum'a ve Gezen'e karşı alınacak tavrı bugünden itibaren dikkatle takip edeceğim, yeni CHP'nin politikalarından öncelikli bir hal almıştır bu konu. Sosyal demokrasi ve yeni CHP mi, yoksa eskisine devam mı? Halk iktidarına yürüyüş mü, yoksa müzmin muhalefete devam mı?

Evet CHP, sınav başladı.

5 Şubat 2011 Cumartesi

Geçmiş Olsun Şeytan


Sen her ne kadar bu lakabı sevmesen de ben senin adınından önce lakabını duydum. Milliyet Gazetesi'nin 80'lerde o meşhur büyük karikatürlü spor sayfaları bana çizgi film gibi gelirdi. Bir keresinde elinde kırmızı mızrağı, şeytan boynuzlarınla senin karikatürünü gördüğümü hatırlıyorum. Muhtemelen yine senin başrolünde kazanılan bir maçtan sonraydı, manşette "şeytan aldı götürdü" yazıyordu.

O meşhur 1988-1989 sezonunda açtım gözlerimi, daha 6 yaşında, ilk bildiğim futbolcu sendin. Daha futbol nedir bilmezken babamın yanında televizyonda Fener'in maçını izlerken babam şöyle bağırırdı dün gibi hatırlıyorum "hey gidi yürü ulan rüzgarın oğlu !" Senin bir sağa bir sola aniden yön değiştirmelerini, sonra zınk diye bir anda durup tekrar fişek gibi sprinte başlamanı taklit ederdim, evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşardım.

Futbolcu kartları vardı, 103 gol atan kadronun tamamını toplamıştım, o günlerden belliymiş koleksiyon hastalığım. Yatağımın yanındaki komidinin üstünde hatırlıyorum o karton kart destesini, sabah kalktığımda hemen onlara bakardım. Senin kartın destenin hep en üstünde olurdu, eve geldiğimde üst resimde başka birini görsem anlardım ki biri desteyle oynamış.

İlk gittiğim maçı hatırlıyorum sonra, senin sakatlıktan başını kaldıramadığın zamanlar. Sus pus oturan koca tribün sen kenarda ısınmaya çıktığında ayağa kalkıp bağırmaya başlardı ismini. Rakip takım oyuncularının kenara bakıp yüzlerinin değiştiğini çok net hatırlıyorum, halbuki aylardır top oynamamıştın.

İnsan hayatta çok güler. Çoğumuz inkar etse de, hatta bazen bilmese de aynı zamanda çok ağlar. Kimi zaman içe akar kimi zaman dışa gözyaşı. Daha dünyaya gözlerini ilk açtığında ağlar insan, 10 dakika geçmeden kundaklanıp anasının yanında güler. Çoğu zaman da hatırlamaz geçmişte neye ağladığını neye güldüğünü. Yesiç tarafından sakatlandığın zaman gazetede o sedyede acı ifadeli resmini gördüğümde ağladığımı hatırlıyorum.

Çok özelsin benim için. Hastalık haberini duyar duymaz o günlere gittim, bir yanımda anlamlandıramadığım bir sızı oluştu.

Geçmiş olsun şeytan, en kısa zaman da iyileş de küçük Berkem yine ağlamasın !

29 Ocak 2011 Cumartesi

Efsane Spor Sözleri

"Cennetteki ilk antrenmanında sağ açığa geçip, sol bekteki Tanrı'nın başını döndürmüştür. Bana takımında bir yer ayırtmasını çok isterim. Best'in takımında tabii! Tanrı'nınkinde değil" Eric Cantona, George Best'in ölümünden sonra.

"Tanrı beni gol atmam için gönderdi" Romario

İnsanlar bana ribaund tekniğini soruyorlar. Teknik şu... 'Şu lanet topu al!'" Charles Barkley

Sinisa Mihajlovic: "Mourinho ile futbol konuşmam. Futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememeli" Jose Mourinho: "Jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?"

"Takım içinde karar aldık ve Robben'e bildirdik. Sahaya çıktığımızda o kendi topunu getirecek." Wesley Sneijder

"Eğer biraz çirkin olsaydım ne Pele'nin ne Maradona'nın adı hatırlanırdı" George Best

"Sahada 5 kişiyi nasıl geçeceğimi değil, o 5 kişinin beni nasıl durduracağını duşunürüm" Michael Jordan

Gökmen Özdenak: "Biraz daha geliştirmen lazım son vuruşlarını." Necati Ateş: "Abi biz senin penaltı atıp Ritz Carlton'da turist vurduğunu da biliriz."

"Ben NBA'in en iyi Amerikan futbolcusuyum ve 12 yıldır da NBA'deki en seksi 2.20'lik oyuncuyum" Shaquille O'Neal

"Türk gazetelerindeki tek doğru şey tarihtir" Haim Revivo

"İstatistik mini eteğe benzer çok şey gösterir ama asıl göstermesi gerekeni göstermez" Alex Ferguson

"Eğer beyaz mendiller sizin için sallanıyorsa fazla endişelenmeyin, başkanınız size sahip çıkar. Ancak beyaz mendiller başkan için sallanıyorsa siz en iyisi mi yeni bir yer bulun" Bobby Robson

Gazeteci: "Takım yorgun muydu?" Mourinho: "Yorgun? Günde 15 saat çalışıp ayda birkaç yüz euro kazanıp evine dönen baba yorgun olur. Biz değil"

"Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombonera es mi iglesia" (Dinim Boca, Tanrım Maradona, Mabedim La Bombonera) Boca Juniors'un Stadyumu La Bombonera'nın giriş kapısında yazan cümle

"Eğer Pep bana, Cam Nou'nun 3. katından aşağı atlamamı söyleseydi, kendi kendime 'Aşağıda güzel bir şeyler olsa gerek' derdim" Dani Alves

"İtalyanlar size karşı galip gelemezler ama siz onlara mağlup olabilirsiniz" Johan Cruyff

"Takımı kaybettiğinde ağlamayan futbolcu, yıldız olamaz" Gheorghe Hagi

"Bazen Michael Jordan o kadar güzel oynardı ki onu savunmaya calışmak yerine potayı güzel gören bi yerden Jordan'ın yapacağı şeyi izlemeyi seçiyodum, çünkü ertesi gün herkes o hareketten bahsederken tam anlamıyla görememiş olmak beni çıldırtıyordu" Magic Johnson

"Yıldızlarla çalışmak zor değildir. Zor olan daha az yetenekli olup kendisini yıldız sananlarla çalışmaktır" Guus Hiddink

"Sol ayağı zayıf, kafa vuruşları sıfır, savunma yapamıyor, fazla da gol atmıyor. Onun dışında fena değil" George Best'ten David Beckham'a.

"Her maçımı son maçımmış gibi oynarım" Allen Iverson

"Amerika'da milyoner 15 tane siyah adam var ve yarısı şu an aşağıda soyunma odasında" Bir All-Star maçı öncesi Charles Barkley'nin söylediği söz...

"Futbol basittir. Zor olan basit futbol oynamaktır" Johan Cruyff

Spiker: "Hükümet yetkililerinin futbolla ilgili olması konusunda ne düşünüyorsunuz?" Amokachi: "Çok normal, ikimiz de trübünlere oynuyoruz"

"Postacılar pazar günü çalışmaz" Chicago Bulls - Utah Jazz NBA finalinde Bulls forveti Scottie Pippen, Jazz'ın "Postacı" lakaplı forveti Karl Malone'a serbest atış öncesinde bunu söylemiş ardından Malone serbest atışlardan yararlanamayıp şampiyonluğun Bulls'a gitmesine neden olmuştu.

"Kariyerim boyunca 9000'den fazla başarısız atış yaptım, 300'den fazla oyun kaybettim, 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. İşte başarımın sırrı..." Michael Jordan

"Taraftarın takımı asla kazanamaz, çünkü hiç sahaya çıkmaz" Jupp Derwall

"Futboldaki 21 yıllık yaşantımda, hiçbir zaman buna benzer bir ortam görmedim. Yunanlılar Türklerin parmak uçlarına bile gelemezler" Sevilla Başkanı Jose Maria Del Nido (Kadıköy'deki Fenerbahçe maçı sonrası...)

"Futbol, ezilen halkların mutluluğudur" George Weah

"Ne zaman antrenmanda koşuda birinci gelemezsem basketbolu bırakırım" Karl Malone

"Bazı insanlar futbolun bir ölüm kalım meselesi olduğuna inanırlar. Sizi temin ederim ki ondan çok çok daha önemlidir" Bill Shankly

Herkes bir gün Michael Jordan olmak istiyor. Ben ise her gün Michael Jordan olmak zorundayım" Michael Jordan

"Ben Jordan'a maçta ne yapması gerektiğini söylemezdim ama sana söylüyorum" Phil Jackson'dan Kobe Bryant'a...

"Bu bir derbi değil, Katalunya'nın İspanya'ya karşı verdiği özgürlük mücadelesi. Kendimi Katalan askeri zannettim" Gary Lineker (Nou Camp'ta oynadığı ilk Real Madrid maçı sonrası...)

"Eğer biri beni savunmasıyla durdurabiliyorsa o zaman sakat olduğumu anlıyorum yoksa normal şartlar da beni kimse durduramaz" Allen Iverson

"Livorno'yu eşimden daha çok sevdiğimi söylerler. Fakat onu da en az Livorno kadar seviyorum" Cristiano Lucarelli

"1969'da içkiyi ve kadınları bıraktım. Hayatımda geçirdiğim en berbat 20 dakikaydı" George Best

"Futbol 90 dakika süren ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur" Gary Lineker

"Doktorlar sigarayı bırakmazsam futbol oynayamayacağımı söylediler, ben de futbolu bıraktım" Johan Cruyff

"Dünya'da iki tip basketbolcu vardır Jordan ve diğerleri" Magic Johnson

"Boca'nın teknik direktörlüğünü yapmak, pencereler açık olarak sevişmeye benzer. Mahremiyetiniz yoktur" Claudio Borghi

"Eğer kolayı isteseydim Porto'da kalırdım. Güzel mavi bir koltuk, Şampiyonlar Ligi kupası ve tanrı vardı. Tanrıdan sonra da ben..." Jose Mourinho

Muhabir: İspanya'da başarılı olabilecek misin? Maradona: Top orada da yuvarlak değil mi?

"Eğer bana üç kişiyi çalımlayıp 30 yarddan Liverpool'a nefis bir gol atıp tribünleri ayağa kaldırmak mı yoksa dünya güzelini yatağa atmak mı? diye sorsanız karar vermesi çok zor olurdu. Şanslıyım çünkü her ikisini de yaptım. Ama birini 50 bin kişinin gözleri önünde" George Best

"Çünkü dörtlük diye bir şey yok" "Neden bu kadar çok üçlük atıyorsun?" sorusuna Antonie Walker'ın cevabı.

"Tanrıya inanmam, İspanya'da 22 futbolcu da istavroz çıkarır, eger bir faydası olsaydı bütün maçların berabere gitmesi gerekirdi" Johan Cruyff

"Bu adamı savunmak suyu avuçlamaya benziyor" Michael Jordan hakkında söylenmiş bir anonim söz

"Bu oyunu seviyorum çünkü her attığım giriyor" Ray Allen

"Çocuk bakıcılığı yapmaktan takımını şampiyon yapamıyor" Jose Mourinho'dan Arsene Wenger'e...

"Herkes kendine pahalı arabalar,yatlar alırken, ben bugün Livorno forması aldım" Cristiano Lucarelli

"Karısını aldatan, bunu itiraf edecek yüreği olmayan ve pencereden kaçıp giden bir koca gibiydi" Inter Başkanı Massimo Moratti'den Jose Mourinho'nun ayrılığı için yaptığı yorum...

"Aslında her şeyden biraz var Türk futbolunda. Ama hiçbir şey tam yok" Frank Rijkaard

"Beni durdurmak için tabancaya ihtiyaç duyarlardı. Ama Messi’yi durdurmak için makineli tüfeğe ihtiyaç var" Hristo Stoichkov

"Eğer ben Amerika'da doğmuş olsaydım, herhalde bu cüsseyle ya basketçi, ya da Amerikan futbolcusu olurdum. Tanrıya şükür ki Jamaikalıyım ve atletizm yapıyorum" Usain Bolt

23 Ocak 2011 Pazar

Uğurlar Olsun

Tüm demokrasi ve devrim şehitlerimize selam olsun. 24 Ocak, sana aşkolsun. Yiğidim, sana da "Uğurlar" olsun.




Dağ gibi, kara yağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık,

Vurulduk ey halkım, unutma bizi!

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren senetler gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.

Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi!

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımıza düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duyularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. hukuk sustu. İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurt dışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi!

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi!

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere...

Asıldık ey halkım, unutma bizi!

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına. Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi!

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi!
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi!
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz, ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi, untuma bizi...

Adamlık


"Ben Fenerbahçe'ye mal olmuş bir oyuncuyum. Fenerbahçe beni istemezse valizimi toplar Türkiye'den giderim. Herkes benim nasıl bir Fenerbahçeli olduğumu daha iyi anlar. Herkes bilsin ve Fenerbahçe camiası rahat olsun ki; Alex Fenerbahçe'den ayrılırsa Türkiye'de forma giymez."

22 Ocak 2011 Cumartesi

Ölmeden Önce Görülesi Festivaller

Epeydir aklımda olan bir konuydu bu. Malum eğlenceyi seviyoruz. Bunun bir de "ölmeden önce görülesi derbiler" şeklinde bir versiyonunu da yapacağım yakın zamanda. Neyse konumuza dönelim, dünya üzerindeki bir çok etkinliğin, festivalin, karnavalın içinden uzun bir araştırmanın ve ayıklamanın ardından güzel ve bilgi verici bir değerlendirme olduğunu sanıyorum aşağıda. Şu dünyadan göçmeden önce en azından 1-2 tanesini görebilmek lazım. Buyrunuz.

Coachella Festival (Indio, California, ABD)
http://www.coachella.com/

Coachella, 100 bine yakın insanın katıldığı, dünyanın en önemli müzik festivallerinden biri. Memlekete 2 tane ünlü grup geldiğinde ortalığı ayağa kaldırdığımız düşünüldüğünde, Line-Up'lar insanın dibini düşürüyor. Nisan ayının 3. ya da 4. haftasında düzenleniyor ve 3 gün sürüyor. Festivalin düzenlendiği yer Indio, Colorado Çöl'ünde bir yerleşim olduğundan, festival genellikle 40 derece sıcaklıkta gerçekleşiyor. Dolayısıyla erkenden işe koyulup otel, araç ayarlamalarını yapmadan festivali çadırda geçirmek isteyenler için sıcaklar sıkıntı yaratabilir.

Bu seneki festival afişi ve line-up'ı buradan görebilirsiniz.


Carnevale di Venezia (Venedik, İtalya)
http://www.carnevale.venezia.it/


Tarihi Venedik Karnavalı. Genellikle Ocak ayı sonu ile Şubat başlangıcı civarlarına denk gelen bir dönemde başlayıp, 1-2 hafta sürer. Eldeki bilgiler, bu karnavalın ilk kez 1268’de düzenlendiğini gösteriyor. Karnavalın simgesi ünlü Venedik Maskeleri. Maskenin anlamı ise eski zamanlarda var olan sosyal sınıf ayrımcılığının aşırılığına tepki göstermek ve aslında herkesin eşit olduğunu vurgulamak. Karnaval dönemi Venedik'te her milletten bir çok insan binlerce çeşit bu renkli maskelerden takıp sokaklarda eğlenir. Konfetiler atılır, dev kuklaların başrolde olduğu gösteriler düzenlenir, eski düellolar canlandırılır, canlı heykeller sokaklarda dolaşır. kostümlü insanların sabahın erken saatlerinde gondollarla sisli kanallardan geçişi tüyler ürperticidir. Eğlence ve bağırış çağırıştan ziyade, mistik ve görsel içerikli bir karnaval diyebiliriz sanırım Venedik Karnavalı için, ama sırf San Marco Meydanı'nda yüzü Venedik Maskeli ve köstümlü insan topluluklarını görebilmek için bile gidilir.


La Tomatina (Valencia, İspanya)
http://www.latomatina.es/


İspanya'da yaklaşık 70 yıldır devam eden ve La Tomatina olarak bilinen Domates Festivali, her yıl dünyanın çeşitli yerlerinden binlerce kişinin katılımıyla Valencia bölgesindeki Buñol Köyü'nde gerçekleşiyor. Valencia'nın bir köyü olan Buñol, Katalunya'nın başkenti Barcelona'ya yaklaşık 1,5 saat mesafede. Festivalin amacı katılanların ellerindeki domatesler ile birbiriyle ile savaşması ve oluşan domates suyu ırmaklarında yüzmesi. Tabii metrelerce uzunluğundaki sokaklar domates suyu ırmağına dönüşüyor. Festival zamanı, domates lekelerin duvarlarda kalmaması için çevredeki binaların hepsi mavi plastik bir tente ile kapatılıyor. Festival, her sene ağustos ayının son çarşambasında başlayıp, yaklaşık 1 hafta sürüyor. Son festivalde 100 tondan fazla domates harcandı ve 50 bine yakın kişi bu manyaklığa ortak oldu. Bu dometes nehrinin içine beni hiç bir Allah'ın kulu sokamaz ama orda olup bu manyaklığı izlemek isteyenler için yerler de varmış, ordan yer edinmek mantıklı olabilir :)

Oktoberfest (Münih, Almanya)
http://www.oktoberfest.de/

Oktoberfest, Almanya'nın Münih kentinde her yıl Eylül ayının son günleri ve Ekim ayının ilk günlerinde başlayıp ve 2 hafta süren bir festivaldir. Festivale her yıl yaklaşık 6 milyon kişi katılıyor. Festivalin en önemli özelliği elbette ki bira. Bu kutlamalar için özel olarak bir Oktoberfest birası mayalanır ki bu bira hem tat hem de alkol bakımından biraz koyu renkli ve sert. Bu bira Maß denen bir litrelik özel bardaklarda sunuluyor. Sadece Münihli bira üreticilerinin bu özel birayı sunmalarına izin veriliyor ve bu sunum adı Bierzelt olan binlerce kişinin sığabileceği devasa çadırlarda yapılıyor. Türkiye'de kendilerini toplum polisi zanneden gençlerin kokteylli sergi açılışlarını basmayı görev addettiği, ve şu günlerde artık kokteyllerde servis edilmesinin yasaklandığı biranın açıkhavada su gibi aktığı, insanların sokak ortasında rahatça alkollerini alıp, öpüşüp koklaşabildiği Oktoberfest'te herkes mutlu ve kimse de zarar görmüyor. Kişisel yaşam tercihlerine saygıyı sürekli dillendirip diğer yandan kısıtlayanlara gelsin.

Carnaval de Québec (Ville de Québec, Kanada)
http://www.carnaval.qc.ca/

Quebec Kış Karnavalı, 1894 yılından beri kutlanan, dünyanın en büyük kış karnavalı. Her yıl Kanada’nın özerk Quebec eyaletindeki Ville de Québec'de düzenleniyor. Ocak ayı sonu ile Şubat ayı başında başlayıp, iki hafta sürüyor. Karnavalın simgesi "Bonhomme" (iyi adam) anlamına gelen kardan adamdır. Kırmızı şapkası ve renkli kemeri, Quebeclilerin geleneksel kıyafetlerindendir. Tüm dünyadan gelen binlerce insan, görsel bir çok şölenin ve eğlencenin tadını çıkarır. Bu görsellikler içinde en göz alıcı ayrıntı kar ve buzdan olağanüstü intizamla inşa edilmiş heykeller ve dev yapılar. Festivalde yer alan kış sporları, geleneksel Quebec tarzı etkinlikler (kraliçe ve düşesler, karnaval mumu), kar banyoları, konserler, kano yarışları ve köpek kızağı yarışları gibi eğlenceli aktiviteler arasında.


Mardi Gras (New Orleans, Miami, ABD)
http://www.mardigras.com/

Mardi Gras'ın hikayesi biraz değişik. Aslında Mardi Gras, katoliklerin paskalya öncesindeki 40 günlük büyük perhiz döneminin başlangıcında kutlanan dini bir bayram. Ancak New Orleans'ta Mardi Gras, yasaklardan kurtulmanın, özgürlüğü cinsel teşhirle karıştırmanın coşkusu olarak yaşandığı, bugün Rio Karnavalı'yla kıyaslanacak kadar büyük ve katılımın çok olduğu, dünyanın en büyük festivallerinden biri halini almış. Bu festivalin akla ilk getirdiği şey "göğüsler" :) Az önce de bahsettiğim gibi, kutlamalar cinsel teşhirin özgürlüğü ve yasakçı zihniyeti "kışkışlamasını" temsil ettiğinden, Amerikalı kızlar festivalde göğüslerini her fırsatta açmaktan geri durmuyor. Bazı kızlara incik boncuk verdiğinizde "size özel" göğüslerini gösteriyorlar. Ne kadar çok boncuk verirseniz ona göre "karşılık" alabiliyorsunuz. Tabi Amerika'daki muhafazakarlar bu karnavaldan rahatsızlar, hatta içlerinde Katrina Kasırgası'nın da bu sebeple New Orleanslılara ceza olsun diye çıktığına inananlar var. (Samanyolu TV dizileri düz mantığı, yobazlık konu oldğunda hangi dinden olduğunun önemi yok sanırım). Onun dışında, alkol, renkli gösteriler, değişik kostümler, havai fişekler, eğlence ve sınırsız seks. Festival, her yılın şubat ayında gerçekleşiyor.


Sziget (Budapeşte, Macaristan)
http://www.szigetfestival.com/

Sziget Festivali, Macaristan'da her yıl Budapeşte'de, Tuna nehrindeki Obudai Adası'nda düzenlenen, ismini festival alanının bir adadan oluşmasından dolayı Macarca "ada" anlamına gelen "sziget" sözcüğünden alan bir müzik festivalidir. Bugün 400.000 kapasitesi, geniş kamp alanı, çocuklarıyla gelen ailelerin çocuklarını emanet edebilecekleri kreşlerden ücretsiz vestiyerine kadar her tür detayın düşünüldüğü, bir çok türden sanatçıya ve müzik türüne ev sahipliği yapan Avrupa'nın en büyük müzik festivalidir. Kafada biraz daha net canlanması için festival alanının bir krokisine bakmak, ufak bir OHA çekmek için de sanırım yeterli. Onlarca sahnesi, yüzlerce grubu, sonsuz atraksiyonu, çamuruyla, Gyros'uyla (domuz döneri) saygı duyulası cümbüştür. Bu cümbüşe göre bilet fiyatları da oldukça makuldür, günlük bilet fiyatı 45 Euro. Festival ağustos ayında gerçekleşiyor ve 1 hafta sürüyor.


Edinburgh International Festival (Edinburgh, İskoçya)
http://www.eif.co.uk/

Tiyatro, opera, film, kitap ve caz festivallerinden oluşan Edinburgh Festivali, alanında dünyanın en büyük festivali. Neredeyse sanatın tüm türlerini içinde barındırması, uluslararası yıldızlardan oluşan programı dışında, tarihi gelişimi de festivale "cream de la cream" duruşu haricinde farklı bir boyut kazandırıyor. Festival 1947'de İskoçya halkının savaş nedeniyle bozulan moralini yükseltmek için başlatıldı. Başta sadece müzik, tiyatro ve film dalların oluşan festivale katılmak için gelen sekiz tiyatro topluluğunun, "resmen davetli olmadıkları" için geri çevrilmelerine rağmen kenti terk etmemesi ve kendi kendilerine perde açıp oyunlarını sahnelemeye karar vermesiyle farklı bir noktaya taşındı. Hemen ertesi yıl bu "kendi kendine" inisiyatif devam etti ve zamanla ünü ana festivali aşan Fringe doğdu. Bugün dünyaca ünlü şeflerin, aktrislerin, tenorların, sinemacıların, yazarların, caz ustalarının ve tabi onları merak eden binlerce izleyici, eleştirmen ve oyuncu ajansının hepsinden daha çok ilgi çeken, resmi Edinburgh Festivali'nin hemen yanıbaşında kentin irili ufaklı tüm tiyatro salonlarını, barlarını, evlerini, sokaklarını, ve hatta bir tuvaleti ve otomobili kullanan, adı sanı duyulmadık tiyatrocu kitlesi tarafından düzenlenen Fringe Festivali. Edinburgh Festivalı Ağustos ayında başlayıp 3 hafta kadar sürüyor.


Glastonbury Festival (Pilton, Summerset, İngiltere)
http://www.glastonburyfestivals.co.uk/

Bir dehşet festival daha. Glastonbury Festival of Contemporary Performing Arts (tam adı bu), dünyanın en büyük açık ve yeşil alan festivali olma özelliğini taşıyor. Glastonbury Festival, ilk olarak 1970 yılında gerçekleşti. Bu özelliğiyle, emsalleri içinde en eski tarihe sahip olan festival. Kurulu olduğu alan, İskoçya'nın bilindik küçük baş büyük baş otlatıldığı, country side denen geniş mera gibi bir yer. Festivali biraz farklı kılan da sanırım bu, 21. yüzyılın rock, techno, raggae, hip-hop türü müziklerini böylesine bir ortamda dinlemek. İskoçya'nın 4 mevsim yağış alan iklimini göz önüne aldığımızda, bu festivale katılmadan önce yanına uzun işçi model plastik botsuz, yağmurluksuz gelen yanar ! 80'den fazla sahnede 700'den fazla performansın sergilendiği festivalde, 200 bine yakın kişi katılım gösteriyor. Festival alanı krokisini burda. En ucuz bileti 120 pound olan festivalin 200 bin bileti, genellikle satışa çıktıktan 1 gün sonra tükeniyor.

Festival her sene haziran ayında 4 gün sürüyor. Henüz line-uplar açıklanmamasına rağmen (internet sitesinde biraz da kibirli bir şekilde bahara kadar açıklanmayacak, ama bir fikir vermesi açısından 2010 line-up'ına bakabilirsiniz denmiş) 2011 biletlerinin tamamı satıldı. Bu da festivalin ne kadar güvenilir ve sadık fanlarının olduğunun kanıtı. 2010 line-up'ı burdan incelenebilir. Birbirinden güzel stage'ler iyi hoş da, hepsine yetişebilmek için bölünerek, mitozla, sporla çoğalmak gerek.


Las Fallas (Valencia, İspanya)
http://www.fallasfromvalencia.com/

Fetivale katılmış biri Las Fallas hakkında şunları yazmış :
Bu festivale gitmek istiyorsanız öncelikle kulaklarınıza güvenmeniz gerekiyor. Las Fallas'ın son haftası boyunca her gidilen yerde, sokakta fişeklerin, torpillerin ortasında kalacaksınız. Geceleri sabahlara kadar elinizde içki sokaktan sokağa konser tarzı yerlere koşup, tanımadığınız insanlarla dans edip, karşılıklı torpil değiş tokuşu yapacaksınız, fallaları söndüren itfayecilere "Maricones" diye bağırıp gece yarısı sizi ıslatmalarını bekleyeceksiniz. Ardından da itfayecileri askere uğurlar gibi havalara kaldırıp atacaksınız. Tabiki bu saydıklarım orada yaşananların sadece küçük bir kısmı, ama kesin olan bir şey varsa Las Fallas'da eğleneceğinizdir.

Las Fallas, marangozların azizi olan San Jose'nin (St.Joseph) anısına kutlanan bir Valencia festivalidir. Festivalin sembolü, San Jose'nin marangoz olmasından yola çıkılarak, yapımı aylarca süren kocaman ahşap-poliüretan ya da plastikten heykellerdir, ki bu heykele Falla deniyor, Fallas İspanyolca çoğul hali. Bunlar, güncel olayların karikatürize edilmiş maketleridir genellikle. 3 boyutlu, bazıları 30 metreye varan büyüklükte, Disneyland tadında, çizgi film karakterleri kıvamında karikatürlerdir denebilir. Her mahallenin kendi fallası vardır, tamamını gezip görmek de oldukça zor (700 adet civarında olduğu söyleniyor). Festival genelde şubatın son pazarı "La Crida" denen seramoniyle başlar. Daha sonra "La Mascletà" zamanı gelir. Mascleta sadece inanılmaz yüksek ses çıkartan bir tür "gündüz havai fişeği"dir. 1-19 mart arası her gün saat 2'de Mascleta gösterisi olur, 6-7 dakika sürer, geçici duyma zorluklarına yol açabilir. Ara ara konserler, sahilde partiler de gerçekleşiyor.

15 martta Fallas başlar denilebilir. "La Plantà" denen bu günde bizim heykeller yani fallalar (Fallas) sokaklarda ışıklı süsleriyle arz-ı endam ederler. 15-18 mart arası "La Nit del Foc" denir, geceleri muhteşem havai fişek gösterileri yapılır. 19 mart ise, "La Cremà", yani fallaların yakılma günüdür ! Evet, onca emekle ve ciddi paralarla yapılan, kimi ciddi bir sanat eseri niteliğindeki heykelleri adamlar son gün üzerilerine benzin döküp yakıyorlar. Bunu yapmalarının sebebi olarak bir rivayete göre çocuklara oyuncak yapan iyi kalpli San Jose'nin atölyesinin ve oyuncakların bir gün çıkan bir yangınla yanıp kül olması ve Valencialılar'ın kendini ve bu olayı aynı şekile anmaları olduğu söyleniyor. Fallalar yakıldıktan sonra gelen itfaiyecilerin insanlara su sıkması, insanların itfiayecilei kovalamasıyla eğlence, şamata ile festivalin kapanışı oldukça sulu ama eğlenceli olur. Bana hikayesi de etkinlikleri de çok ilginç geldi.


Sanfermines (Pamplona, İspanya)
http://www.sanfermin.com/

Biz çok normalmişiz gibi her yıl düzenli olarak Türk televizyonlarında "vay vay vay bakın şu manyak İspanyollara, boğalara kovalattırıyorlar kendilerini" diyerek görebildiğimiz festival Sanfermines, yani San Fermín festivali. Kuzey İspanya'daki Pamplona şehrinde her yıl 6 Temmuz ile 14 Temmuz arasında düzenlenen geçmişi eskilere dayanan bir kutlamadır. Pamplona ve Navarre'nin koruyucu meleği olan San Fermin onuruna düzenlenir. Kutlamada en önemli aktivite "Encierro" yani boğaların koşması olsa da, çoğumuzun bildiği gibi festival bu koşudan ibaret değildir, 1 hafta boyunca süren eğlence ve bir sürü diğer geleneksel etkinlikleri de kapsamakta. Herkesin çılgınca eğlendiği 24 saat ve 7 gün boyunca non-stop süren bir açık hava partisidir denebilir Sanfermines için. Şehire bütün olarak yayılmış bir festival olduğundan her köşede farklı bir aktivite görebilirsiniz. Bir meydanda şarap ve sangria savaşı yapan gençleri görebilmek mümkünken diğer bir köşesinde 0-6 yaş çocuklarının anne babalarıyla oyun oynaması için tasarlanmış özel köşeler mevcut. Keza caddelerdeki bayram havasına, sokaktan geçen bando takımlarının insanları yere yatırarak dans ettirmesine tanık olmak da mümkün.Geceleri de havai fişek gösterileri var tabiki. Bu arada araştırdığım kadarıyla boğa koşusu için koşan insanlar özel eçilmiş, yarı profesyonel, ve gönüllüler kulüplerinde yer alan insanlardan seçiliyormuş. O hengamede her ne kadar sızıntı olması gayet mümkünse de, böyle bir tavırları var İspanyolların. Biraz da işin hukuki boyutunu düşünüp koşu için dünya kamuoyunda hakim olan baskıları düşürmek için atılmış göstermelik bir kural olarak gördüm ben.



Carnaval de Rio (Rio de Jenerio, Brezilya)
http://www.rio-carnival.net/

Böyle bir listede Rio Karnavalı'nın olmaması düşünülemezdi tabiki. Dünyanın en meşhur ve en büyük katılımlı karnavalı Rio Karnavalı. Her sene yaklaşık 1 milyon insan karnavalın tadına varıyor. İlk karnavalın 1723 yılında yapıldığını düşünürsek, bu tarihi olarak da dünyada kökleri en eskiye dayanan kutlamalardan biri. Genellikle şubat ayına rastlıyor ve 4 gün sürüyor. Karnavalın ruhu samba okulları. Çünkü karnavalın amacı, sadece bu karnaval için olan samba okullarında 1 sene hazırlanan sambacı kızların karnavalda birbirleriyle yarışması. Festivalin 4 gününün 2 günü, daha önceden belirlenmiş 14 samba okulunun yarışmasıyla geçiyor ve festival alanı rengarenk görüntülere sahne alıyor. Her okul kendine bir tema seçiyor, ve o temanın görselliği için temaya has dekorlar, kostümler ve koreografiler hazırlanıyor. Sunum ve grup etkileşimi de oldukça önemli. Bateria adı verilen bandoları da temaya has yaratılan ritim ve müzikleri segiliyor ve danslar şekilleniyor. Sonuç olarak, sadece birkaç saat giyilecek kostümler için günlerce haftalarca uğraşının sonucu ortaya görkemli giyinmiş krallar , kraliçeler ve prensler, ritmik danslar, kulağa hoş gelen müzikler ve görsel bir şölen çıkıyor. Birçok farklı kritere göre belirlenen değerlendirmenin sonucu kazanan okula da "Grupo Especial" kazanan okul ünvanı ve para ödülü veriliyor. Bu yarışma dışında Rio Karnavalı zamanı Rio sahilleri, sokakları insan seli oluyor, etkinlikler, kutlamalar en coşkulu şekilde gerçekleşiyor ve eğlence sınırsız bir hal alıyor. Festival zamanı Ro plajından denize girmenin keyfi bir başka olmalı (şubat ayı Brezilya güney yarım kürede olduğundan en sıcak ay). Tabi festival zamanı hırsızlığın, suç oranlarının da şehirde en yükseldiği dönem olduğunu hatırlamak gerek, fiyatlar da normalin misli misli üstünde oluyor.


Evet olay budur efendim, hepsi çok güzel ve görülesi kutlamalar ama ilk 3 dersek benim favorilerim Rio, Las Fallas ve Oktoberfest(özür dilerim Mardi Gras). Müzik festivali kapsamında da Sziget'e gitmek isterim.